Ana Sayfa | Egil Tarihi | Fotograflar | Peygamberler | Kelek
Kelek; keçi ve koyun tulumları nefesle şişirilip yan yana bağlandıktan sonra, üzerine sırıklardan yaklaşık 75’er cm ara ile sağlı sollu kirişler konularak, onun da üstüne ince çubuklar dizerek oluşturulan dört köşe sala verilen isimdir. Kelekin tarihçesi 2500 yıl öncesine, Asurlular’a uzanmaktadır. Kelek Mezopotamya’da özellikle Dicle’de kullanılmıştır.
Dicle nehrinin ismi, Sümerce ‘İdigna’, Akadca ‘İdiklat’, İbranice ‘Hiddekel’, Farsça ‘Tigra’, Arapca ‘Dijla’, Latince ‘Tigris’ olarak adlandırılmıştır. Dicle nehrinin uzunluğu kaynağından itibaren yaklaşık 1900 km.dir. Dicle, yapısı gereği ve birçok kolları olması nedeniyle Fırattan daha çok sele neden olmuştur. Yıl içinde su seviyesi iki katına kadar artmaktadır. 1954 yılında su seviyesi normalin 5 katına kadar çıkmıştır. Su miktarlarında bu kadar değişiklik olması nedeniyle yaz aylarında Dicle nehri üzerinde diğer nehirlerde pek görülmeyen adacıklar oluşur. Yukarı Mezopotamya’da Dicle, Fırat’tan daha yüksek rakımda olmasına rağmen, güney Irak’ta Dicle’nin yatağı Fırat’tan daha aşağıdır ve iki nehir arasındaki kanallarla su batıdan doğuya doğru akmaktadır.
Asur kabartmanlarında kelek desenleri bulunmaktadır. Aşağı ve Yukarı Mezopotamya’da bulunan şehirler arasındaki ticari ilişkiler çoğunlukla kelekler sayesinde sağlanmıştır. Kelek sayesinde insanlar Diyarbakır’dan Bağdat’a kadar uzanan nehir yatağında taşımacılık ağı kurmuştur. Türkçe, Arapça ve Kürtçe’de kullanılan Kelek ismi, Aramice ‘kalak’, Asur yazıtlarında ‘kaluka’, Akadlarca ‘kalakku’ olarak adlandırılmıştır.
Kelekin büyüklüğü nehir suyunun azlığına çokluğuna göre değişmektedir. Özellikle bahar mevsiminde suların yükseldiği zamanlarda, Diyarbakır’dan Musul’a kadar 300 tuluma kadar kelek yapılmıştır. Musul’dan aşağı kısımlarda 800-1000 tulumluğa kadar kelek yapılmıştır. Tulumların su üzerinde ancak bir karışlık kadar kısmı suya batar. Suların az olduğu mevsimlerde 150 tulumluk bir keleke 2000-2500 kiloya kadar yük yüklenebilmiştir.
Lehmann Haupt, Armenien einst und jetzt, Berlin1910 - Paul Rohrbach, Armenien, Stuttgart 1991
Dicle suyunun bol olduğu mevsimlerde kelek ulaşımı kolay olur. Kelek, suyun hızlı aktığı derin yerlerde kendi etrafında yavaş yavaş dönerek ilerler. Rüzgar kıyıya doğru iterse yolcular uygun şartları bekler. Uygun hava şartlarında Diyarbakır-Musul arası seyahat 12–15 gün, Bağdat-Musul arasındaki seyahat 3–4 gün sürer.
Kelek Yapımı (Geroen Sievernich und Hendrik Budde, 1889 Berlin)
Kelek üzerinde mal taşındığı için yolcular kereste, hububat ve zahire çuvallarının üstünde yatıp kalkarlar. İhtiyaca göre kamış ve sazlardan kalın bir yatak, bazen bir veya iki oda da yerleştirilmiştir. Keleki idare etmek için, büyüklüğüne göre 2-6 adam gerekir. Kelekin iki küreği vardır. Bu kürekler keleki yürütmek için değil, dümen yerine kullanılmıştır. Kelekler, yolcu ve eşya çıktığı zaman sipariş üzerine yapılmıştır. Bunun başlıca nedeni kelekin su üstünde uzun süre duramamasıdır. Çünkü su seviyesinin üstünde kalan bölümü, güneşin etkisine dayanamaz ve çatlar. Bu nedenle devamlı sulayıp bakmak gerekir. Diğer neden ise, kelek yalnız suyun akıntısıyla akıp gittiği için gittiği yerden geri dönemez. Varılan yerde kelekin ahşap kısmı ucuz bir fiyata satılır; tulumlar çözülür boşaltılır, kurutulur ve böylece kelek, bir iki yıl korunur. Kelekçi bunları bir hayvanla geldiği yere karadan götürür.
Kelek ile yapılan ve asırlar boyu süren kullanım hakkında Osmanlı belgelerinde önemli bilgiler bulunmaktadır. Pek çok batılı seyyah da bu duruma işaret eder. Bu taşımacılık bölge ekonomisi bakımından oldukça önem arz etmiştir.
Evliya Çelebi, Diyarbakır’da birçok geminin inşa edildiğini ve gemilerin tulumdan gemiler olduğunu, üzerlerinin tahtadan döşeli olduğunu, çok ağır yük taşıdıklarını, Diyarbakır-Basra körfezi arasında çalıştıklarını ve Diyarbakır’da birçok noktada bu gemilere ait iskelelerin olduğunu bildirmektedir. Evliya Çelebi, bu gemilerden biriyle, Dicle üzerinden, Diyarbakır’dan Bağdat ve Basra’ya kadar, tavla ve satranç oynayarak, eğlenerek, bütün etrafı izleyerek, kıyılardaki şehirleri ve köyleri ziyaret ederek, çok güzel sıhhatli bir yolculuk yaptığını anlatır.
Tekyeli İbrahim Kaçar’ın naklettiğine göre 1970’li yıllara kadar Eğil ve civarındaki meşe ormanlarından toplanan odunlar 8x9 sıralı 72 keçi tulumundan, 12x9 sıralı 108 keçi tulumuna kadar yapılan keleklerle Diyarbakır’a Fiskaya mevkiinde bulunan iskelelere getirilip satılırmış. Tekyeliler kendi kelekleri dışında, Diyarbakır’da bulunan tüccarların kelekleriyle de odun taşımacılığı yapmışlar, sefer başına ücret almışlardır. Nehir güzergâhında Şe’in, Kerané Dız, Gülbahçe, Çortan, Kâr a Ramoy, Filâtan, Âmini tehlikeli noktalarmış. Tekye ve civarından, Ekim sonundan Mayıs sonuna kadar kelekçilik yapılırmış. İlkbaharda suların bol olması nedeniyle Tekye’den Diyarbakır’a sabah erkenden çıkan kelekler ikindiye kadar Diyarbakır’a ulaşırmış. Sonbaharda ise suların azlığı nedeniyle bu seferler 1-2 günü alırmış. Tulumlar, yaz aylarında kurutulmuş nar kabuğu, meşe mazısı ve özel tuzlar serpilerek serin yerlere kaldırılırmış. Bu özel tertipler, yünden örülmüş tulum bağlama ipleri ve benzeri malzemeler Diyarbakır’da eski Belediye civarında bulunan dükkânlarda satılırmış.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında özellikle 1900’lü yılların başında Tekyeli Mıla Musan (Molla Musa) Oğullarından Mehmet Salih (Öğe), Meyterilerden (Mehteranlardan) Eyüb-i Osmani (Eyüp Çağan) ve Eyüp (Akçer), Mılayanlardan Mustafa (Arbatun) askerliklerini 7 yıl boyunca, Diyarbakır’dan Musul’a erzak, cephane taşıyarak yapmışlardır. Diyarbakır’dan Musul’a keleklerle gidilip, burada erzak ve cephaneler teslim edilmiş, çözülen tulumlar katır ve develerle Kurtalan’a kadar nakledilmiş, buradan da trenle Diyarbakır’a dönülmüştür.
Geçimlerini kelekçilik, balıkçılık ve sebzecilik ile sağlayan Tekyelilerden bir kısmı, zaman içinde ormanların azalması ve odun taşımacılığının yasaklanması nedeniyle 1950’li yıllarda -o yıllarda Ceyhan’a yerleşmiş bulunan Eyüb-i Osmani (Osman oğlu Eyüp) (Çağan)’nin Maraş’ın Andırın dağlarında yapılan orman kesiminin ihalesini alması üzerine (1952)- Ceyhan’a giderek Ceyhan nehri üzerinde odun taşımacılığı işinde çalışmış, buraya yerleşmişlerdir. Sonraki yıllarda bu ihaleleri Sadık-ı Halima (Halime oğlu Sadık) (OK) ve Paşa-yi Devrişi (Derviş oğlu Paşa) (AKBOZ) almışlardır. Bu yıllarda Tekyeli’lerin çoğu (Eyüb-i İbrahim (Tarhan)) ve civar köylerden kelekçiler odun taşımacılığı için Ceyhan’a gitmişlerdir. 1957 yılından sonra bu yörede de kelekçiliğin yasaklanması üzerine, kelekçilerin bir kısmı Ceyhan’a yerleşmiş diğerleri Tekye’ye geri dönmüştür.
Ana Sayfa | Egil Tarihi | Fotograflar | Peygamberler | Kelek
Copyright © 2006 muratöge